Köy, 1924’teki 442 sayılı Köy Kanunu ile düzenlenmiştir. Nüfusu 150 ilâ 2000 arasında olan yerleşim yerlerinde köy idaresi kurulur. Çağdaş anlamda köy, II. Mahmut döneminde düzenlenmiştir. Muhtar, köyde devletin temsilcisi olup “salma” çıkarma yetkisi de bulunmaktadır. “İmece” de yasal ve geleneksel bir yardımlaşma biçimidir.
Mahallelerin kuruluşu Selçuklu’ya kadar götürülür. Çağdaş anlamda ise mahalle, köylerle birlikte 1829’da düzenlenmiştir. 1913’te kaldırılan mahalle muhtarlıkları 1944’te yeninden oluşturulmuş, ancak köyün aksine mahallenin tüzel kişiliği yoktur.
Belediye kelimesi Arapça’dan dilimize geçmiş olup, şehir ve memleket anlamına gelmektedir. Çağdaş anlamda belediyecilik Tanzimat ile başlamıştır. 1930’daki 1580 sayılı Kanun belediyeyi, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef hükmi bir şahsiyet olarak tanımlamıştır. Daha önce belediye kurulması en az nüfus şartı 2000 olan iken sonra 5000’e çıkartılmıştır.
Anayasa’nın 127 nci maddesi köy, belediye ve il özel idaresi olmak üzere üç tür yerel yönetim şeklini öngörmüştür. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereği 1984’te çıkartılan 2972 sayılı Kanun ve 195 sayılı KHK ile ilk defa olarak Türkiye’de İstanbul, Ankara ve İzmir’de büyükşehir belediye idareleri kurulmuştur.
2004’te çıkartılan 5216 sayılı Kanun ile büyükşehir belediyesine yeni kıstaslar getirilerek, büyükşehir olmak için nüfusun en az 750.000 olması, nüfus yoğunluğu çok olan İstanbul ve Kocaeli illerinde ise büyükşehir sınırlarının mülkî sınır olacak şekilde belirlenmesi ve diğer büyükşehirlerde ise coğrafi ölçümün esas alınmasına hükmedilmiştir.
2012’deki 6030 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası büyükşehir belediyesi kurulmadaki nüfus kriterinin şekli değiştirilerek, il merkezi yerine ilin toplam nüfusunun esas alınması getirilmiştir. Böylece Ordu ile birlikte on üç ilde daha büyükşehir idaresi kuruldu.
Büyükşehir idaresindeki yeni düzenleme eleştirileri de birlikte getirdi. Şehirleşmenin belediyeciliği doğurduğundan hareketle kırsal alanların büyükşehir sınırlarına dâhil edilmesi belediyecilik anlayışına ters olduğu gibi, köy yaşamını ve köy ekonomisini da olumsuz etkileyeceği dile getirildi. Örneğin 2011 yılında Ordu’nun merkez nüfusu 145.455 iken Çorum’un merkez nüfusu 218.130 olmasına rağmen Çorum büyük iller arasında sayılmıyor.
Hukuksal ve sosyopolitik tanımlamaları bir tarafa bırakarak halk gözüyle konuya bakmak gerekirse, büyükşehir belediye teşkilatın kırsal kesimdeki karşılığı ne olacak? Örneğin Akkuş’un Salman Mahallesi’nde, Mesudiye’nin Daracıbaşı Mahallesi’nde şehiriçi yollar asfaltlanacak mı, kaldırımlar yapılacak mı? Her saat başı belediye otobüsleri kalkacak mı? Hastane, postane, pastane hizmetleri verilecek mi? Ya da köylü Ellez dayı, hızar doğraması evinin altındaki tamında inek ya da eşek besleyebilecek mi? Korgan’ın Sarıaliç Mahallesi’nde evin küçük uşağı İlhan tünekten yumurta toplayabilecek mi?
Köylünün fedakârlıkları ve özverisi ile kurulan dağ başlarının medeniyet meşalesi olan kasabalar birer birer mahalleye dönüştürülerek, kazanılmış hak ve hizmetleri almaya devam edebilecekler mi? Yoksa büyükşehir ve ilçe belediyeleri karşısında birkaç yıl sonra unutulup, hayalet kasabalara mı dönüşecekler?
Öbür tarafta köy, özel idare, belediye şeklinde üçlü yapıda sunulan hizmetten yeknesaklığın sağlanması açısından salt belediye üzerinden sunulmasının avantaj sağlanacağı muhakkaktır. Ancak bu yapıya büyükşehir belediye mantığının oturmadığını, büyükşehir için il merkez nüfusunun esas alınmasının, diğer illerde ise özel idarelerin tasfiye edilerek, yetkilerinin il belediyesine bırakılmasının daha olduğu düşünülmektedir. Bu sayede il merkezine yapay ilçe kurma sorunu da ortadan kalkacağı gibi, köylü ve köy tüzel kişiliği de korunmuş olacağı gibi maliyetler açısından da maksimizasyon sağlanacağı görülecektir. Bilindiği üzere Altınordu’nun kurulması ile Ordu altın olmayacak.